Kariye Müzesi için çağrı:
|
www.civilturk.com
Geçtiğimiz ay arkadaşlarımla birlikte Kariye Müzesi’ne gittik. Müze’yi ve çevresini dolaştık. Bu yazıda size bu gezide gördüklerimi aktarmak istiyorum. Ancak çevresindeki yerleşim alanındaki uygulamalar başlı başına bir tartışma konusu olduğu için burada ondan söz etmek istemiyorum. Yalnızca şunu söyleyeyim: Koruma uygulamalarının olmadığı yerlerde (yani henüz ‘koruma amaçlı’ müdahalelerin olmayan yerlerde) gördüğüm kadarıyla yapılaşmış çevre anıt yapılarla, kültür mirası ile daha sağlıklı bir ilişki içinde. Bugün ‘koruma uygulamaları’ ile dönüşen çevrede kamu eliyle ve uzmanlar katkısıyla yapılan uygulamalar kentin hiçbir uzmanlık hizmet almadan gelişen yerlerine göre kentle artık hiçbir ilişkisi kalmayan hayali (ve zoraki) bir tarih yaratma peşinde.
Dediğim gibi burada sadece Kariye Müzesi gibi bir 'mücevher' değerindeki bir yapıda gördüklerimden söz etmek istiyorum. İçeri girdiğinizde sizi üzerinde ‘Dösim’ yazılı bir gecekondu (?) karşılıyor. (Bir de kapıda nispeten daha mütevazi bir ahşap kutu: Bilet gişesi…) Doğrusunu söylemek gerekirse bir gecekondu bile Kariye’nin iç mekanına daha çok yakışırdı. Bu müthiş yapının içine yerleştirilen bu kulübe üzeri motiflerle süslenmiş, arkaik bir satış birimi. İçinde kitaplar, kartpostallar, slaytlar satılıyor. (Biz gittiğimizde kapalıydı. Diğer zamanlarda bunlar sadece içinde değil etrafa da saçılarak satılıyor.) Arkasından böyle bir mekanda olabilecek en tuhaf bildirişim panoları bir köşede sırıtıyor. Bu mekanda güncel mimari ögeler bir tarafta kenarları demir işçiliği ile süslenmiş panolar, pirinç levhalar, diğer tarafta bu tuhaf kulübeden oluşuyor.
Kariye Müzesi’nin yönetimi de müthiş yapının ‘teşhire açık olmayan’ bölümlerine yerleşmiş.
(Zaten yönetim yerleştiği için bu bölümler teşhire kapalı.) Böylece Kariye neredeyse sadece mozaiklerini sergileyebilir durumda. Mimari algılanmıyor, yapı anlaşılmıyor. Bu bölümlerin neler olduğunu söyleyeyim: Kuzey yan oda (G pastophorion: Müdüriyet, güney yan oda (G pastophorion): bekçi odası, Kuzey ek yapı zemin kat: temizlik malzemeleri deposu, kitap vs. satış kulübesinin deposu, mutfak, çay ocağı,… Personele ait olduğu için girilmez yazılı kapıdan içeri baktığımda içerde sakata çıkmış demirbaşlar, su bidonları, tüpgaz, ocak, yemek masası… duruyordu. Böylece bu ünik yapının içinde freskler de yeralan önemli bir bölümü, tıpkı sıradan bir devlet dairesi gibi yönetim ve hizmet işlevleri için kullanılıyordu ve ziyarete kapalıydı. Üstelik Kariye, müzeler içinde en sorunsuzu, en bakımlısı olarak görülüyor.
Ne diyelim? İşlevlendirmek adına kuzey ek yapının iki katlı, plastik sandalyeli şık bir kafeye dönüştürülmesini, naosda (ana mekan) konserler, sema gösterileri düzenlenmesini mi önerelim? Bir camiye sonradan da (1948’de) müzeye dönüştürülmüş bir anıtın bu şekilde kullanılması insanın aklına en olmayacak şeyleri getiriyor: Binanın batısındaki (giriş) alanda çalgılı, çengili sünnet düğünleri yapılsın. Bahçesi İBB’ye verilsin, açıkhava sineması yapılsın, Ramazan şenlikleri düzenlensin.) Bu acıklı durum, bütün bunlar neyi gösteriyor? Belli ki İstanbul’un en önemli müze yapılarından birinin nasıl kullanılacağına dair bir fikir yok. Durum idare ediliyor. (Oysa bu sorunlar, hepimizin de bildiği gibi yalnızca bir profesyonelin dahi kendi başına kolaylıkla çözebileceği sorunlar.) Kariye Müzesi’nde bizim gördüklerimiz bu anıtları gezenlere bir fikir veriyor. Burada gördüklerimizden çok daha fazlasını Topkapı Sarayı’nda, Ayasofya’da da görüyoruz. Bu nedenle bu gördüklerimizden bir ders çıkararak (madem ki zaman ayırıp ve para ödeyerek bu mekanları ziyaret ediyoruz, bari bizim de yapılanlara bir faydamız dokunsun diyerek) Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç’a burada bir açık çağrıda bulunmak istiyorum.
Bu mekanların görkeminin sergilenmesi yanında belki bu tür tamamlayıcı ögeler, kullanım biçimleri önemli gözükmeyebilir. Ancak Dünya Kültür Mirası içinde önemli yeri olan bu önemli yapıların, müzelerin gezenlere bildirişim ögeleri ile tanıtılması, mekanlarda kullanılacak mimari donatılar, bütün bunlar asgari bir profesyonellik gerektiriyor. Buradaki tutum, bu mirası nasıl algıladığımız, nasıl yönettiğimiz, güncel bilgi düzeyimiz hakkında gezenlere bir fikir veriyor. Oysa İstanbul’da bu tür yapıların yönetimi, donatıları konusunda yeterli bilgi birikimi fazlasıyla olduğu görüşündeyim. Bu nedenle biz, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olması için gönüllü olan kişiler, gerekli nitelikteki mimar, tasarımcı, araştırmacı kişileri harekete geçirmeye ve Kariye’den başlayarak bu mekanların nasıl yönetileceğine, sergileneceğine, tanıtılacağına dair öneriler ve çözümler getirmeye hazırız. Müze statüsünde olan Bizans yapılarının* (öğrendiğim kadarıyla hepsi Ayasofya’ya bağlı), hem müzeler ana başlığı altında, hem de “arkeolojik miras” olarak adlandırılan anıtlar grubunun bir parçası olarak nasıl değerlendirileceğini projelendirmeye yeterli olacak insanları kolaylıkla harekete geçirebiliriz.
Lütfen bu söylediklerimize bir kulak verin ve sizin döneminizde, sahip olduğumuz bu muazzam kültür varlıkları içinde yıllardır sürmekte olan bu sefalet sona ersin.
*Not:
Müze statüsündeki diğer Bizans yapıları:
Ayasofya: Ziyarete açık. Elbette ki ayrı bir yazı konusu.
Aya İrini: Ziyarete kapalı, konserlere açık, izinle gezilebiliyor.
Yerebatan Sarnıcı: Ziyarete açık.
Binbirdirek Sarnıcı: Başka bir statüde.
Zeyrek Sarnıcı: Ziyarete kapalı.
Mozaik Müzesi: Bina yeni, mozaikler in situ.
Kariye: Ziyarete açık.
Fethiye Camisi: Ziyarete kapalı, izinle gezilebiliyor.
İmrahor Camisi (Studios Manastırı Kilisesi): Ziyarete kapalı, izinle gezilebiliyor.
Zeyrek Camisi: Hem açık, hem kapalı, ne açık, ne kapalı.
Tekfur Sarayı: Ziyarete kapalı. Restorasyon sürüyor.
Anemas Zindanları: Ziyarete kapalı. Restorasyon sürüyor