DEPREME HAZIRLIKLI OL (Belediyelerin Görevleri)      |       www.civilturk.com


DEPREME HAZIRLIKLI OLMAK KONUSUNDA BAKANLIĞIN ve BELEDİYELERİN 
ACİL GÖREVLERİ

Prof. Dr. Semih S. Tezcan

Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü
Tel: 0212. 352 65 59 / Faks: 0212. 352 65 58 / e-mail: <tezokan @ superonline. com >, CV 360



1. Giriş

17 Ağustos 1999 Kocaeli ve 12 Kasım 1999 Bolu-Düzce depremlerinden hemen sonra, acıların ve şaşkınlıkların daha pek dinmediği bir dönemde İzmit Süleyman Demirel Konferans Salonunda genel değerlendirmelerin yapıldığı bir toplantıda konuşurken, mealen şöyle dediğimi hatırlıyorum:

“Beklenmedik bu kadar felâketin sorumlusunu mu arıyoruz? Ben en zirvedeki sorumluyu dile getirerek ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi ayağa kalk’ diyeceğim. Buna çok şaşırabilirsiniz ama, Türkiye inşaat sektöründe kalite ve güvenceyi teminat altına alacak onlarca yasa ve yönetmelik önerileri tozlu raflarda beklerken, nizam ve kuralların yetersizliğinden kaynaklanan acılar ve felâketler için elbette önce yasama organını sorumlu tutmalıyız.”
Tahripkâr depremlerden 6.5 yıl sonra geriye dönüp bakarsak, nizam ve kuralların yeterince düzenlendiğini, boşlukların ve başı bozuklukların ortadan kaldırıldığını, yeni ve şiddetli bir depreme büyük ölçüde hazırlıklı olduğumuzu, depremin acılar verecek risklerini azalttığımızı söyleyemeyiz. Dilerseniz, altı yılı aşkın süredeki bunca düzenlemeden ve çabalardan sonra, halâ üstesinden gelemediğimiz eksikliklerimizin panoramasını bir çırpıda çiziverelim, asıl ve gerçek sorumluları bir bir tayin edelim, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız ile Belediyelerimizin acil görev ve sorumluluklarının neler olduğunu ayrıntıları ile verelim.
Deprem risklerini azaltmak konusunda, ülkede yapılması gereken düzenlemeleri ve geniş kapsamlı önerileri ve bu önerilerin gerekçesini, 4 Temmuz 2004 tarihli Deprem Şurası sonuç raporlarında [1] bulmak kabildir. Burada, çok acil ve çok önemli olan bazı eksikliklerimize ve bunların doğrudan sorumlularına işaret edilmiştir.



2) Âfet yönetimi 

Tüm ülke genelinde yerel yönetimler, Valilikler, özel sektör ve kamu kuruluşları âcil kurtarma, âcil barınma, âcil beslenme, âcil sağlık, enkaz kaldırma ve yangın söndürme gibi kriz yönetimi konularında hazırlıklarını başarı ile tamamladılar. Ama önemli olan kriz olduktan sonra onu yönetmek değil, krizin oluşmasını önlemek, yani ‘risk yönetimi’ çalışması yapmaktır. Risk yönetimi konusunda ise ne kadar ‘başarısız’ olduğumuz aşağıdaki maddeleri okurken çok iyi anlaşılacaktır.

3) Yapı Denetimi Kanunu

Kaçak inşaatları önlemek, yeni inşa edilecek binaların sağlıklı, kaliteli ve güvenli olmalarını sağlamak için çıkarılan 4 708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu maalesef yetersiz ve sağlıksızdır. Uygulamada çok derin ve çok tatsız sorunlar yumağı oluşmuştur. Bazı Yapı Denetimi firmaları, kıran kırana yüzde elliyi aşan miktarlarda tenzilat yaparak iş almakta, denetim işleri yapı sahibi veya müteahhidin güdümünde formalite icabı sureta yerine getirilmektedir. Sanki, eski TUS sisteminin çağdışı ve yetersiz düzeni hortlamış gibi görüntüler yaşanmaktadır. Bu Kanun, aşağıda belirtilen eksiklikleri giderecek şekilde vakit geçirilmeden acilen revize edilmelidir [2]:

3.1. Yasa’da denetimi yapacak 12 yıl tecrübeli mimar ve mühendislere ‘Denetçi’ tabiri kullanılmaktadır. Bu tabir değiştirilmelidir. Batı ülkelerinde en yaygın bir şekilde kullanılan “Profesyonel Mühendis ” en güzel tabirdir. 

3.2. Yapı Denetim Kuruluşunun denetçi mühendis ve mimarlarından belli bir tecrübe ve bilgi birikimi istenirken, şantiye şefinde, müteahhitin teknik kadrosunda, proje müellifinde, inşaat ve iskân ruhsatı veren Belediyelerde ve nihayet yapı denetim komisyonlarının üyelerinde aynı derecede bilgi ve tecrübe birikimi bulunması gerektiği unutulmuştur. Kanunun en büyük eksikliği burada yatmaktadır. Kalite ve güvenceyi, proje yaparken ve özellikle şantiye yönetirken kaynağında sağlamalıdır. ‘Vur abalıya’ der gibi, bir ‘günah keçisi’ misali sadece Yapı Denetim firmasının sırtından kalite üretilemez. Konunun bütün aktörleri “Profesyonel ” ve sorumlu olmak zorundadır.

3.3. Bir yapının taşıyıcı sisteminin yıkılması veya hasar görmesine karşı 15 yıl süre ile sigorta teminatı altına alınmasından daha doğal ne olabilir? Ancak, sigorta primleri, yılda yaklaşık binde 4 hesabı ile, 15 yılda yapı maliyetinin yüzde 6’sını bulur. Kanun koyucu bu poliçe masraflarını, yapı güvenliğinden 15 yıl süre ile sorumlu olan, Yapı Denetim firmasının ödemesini istemektedir. Tüm denetim işleri için, zaten yüzde üç gibi çok yetersiz bir bedel ile çalışan ve çoğunlukla zarar eden bir Yapı Denetim firması, sigorta poliçesi için cebinden ayrıca bir yüzde 6 ödeyebilir mi? Dolayısı ile, adaletsizliği gidermek için, Kanunda Yapı Denetim firmalarına ait mesleki sorumluluk sigorta primlerinin yapı sahibi tarafından ödenmesi derpiş edilmelidir. 

3.4. Denetçi elektrik mühendisi veya denetçi makina mühendisi, hem projeye hem inşaatın yapı denetimi tutanaklarına imza atabiliyor. Proje denetçisi inşat mühendisi olunca inşaatın yapı denetimi tutanaklarına imza atamıyor ve eğer imza atarsa savcılık takibatına maruz kalabiliyor. Bir Yasa’da böyle bir çelişki ve böyle büyük bir haksızlık olur mu? Bu ikilem ilk fırsatta giderilmeli, proje denetçisi inşaat mühendisleri de, beton ve kalıp tutanaklarına imza atabilmelidir. 

3.5. Profesyonel mühendislik ve profesyonel mimarlık sertifikaları, Bakanlık tarafından değil, ilgili Meslek Odaları tarafından verilmelidir. Bu dünyanın her ülkesinde böyledir. Ancak, Profesyonel İnşaat Mühendisi Sertifikası verilirken, geoteknik, betonarme, ulaşım, malzeme, su yapıları, v.b. alt kompartımanlara ayırmak çok sakıncalıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde, inşaat mühendisliğini böyle parçalara ayıran bir meslek şövenizmi(!) uygulaması yoktur.

3.6. Yapı Denetimi Kanunu sadece 19 pilot ilde geçerlidir. Devlet bu 19 il dışındaki inşaatları çağdışı, başıbozuk ve denetimsiz bir uygulamanın içinde tutamaz. Hiç vakit kaybetmeden kanun tüm illere teşmil edilmelidir.

3.7. Yapı Denetimi Komisyonu Ankara’da bir tanedir. Âdeta, işe ve bürokrasiye boğuluyor. İşler ve evrak akışı kilitleniyor, denetim aksıyor, sorunlar yumağı çıkıyor. En az her İl’de bir Yapı Denetimi Komisyonu bulunmalıdır.

3.8. Kamu inşaatları da, adaletli bir havuz dağıtım sistemi içinde ve kura çekimi yolu ile ‘Yapı Denetimi Kanunu ’na tabi olmalıdır.

3.9. Yapı Denetimi ücretleri çok düşük olduğu için, gerçek denetim yapılamamaktadır. Yalnızca gözü kapalı imza atan, şantiyelerin nerede olduğunu bile bilmeyen eski TUS- sisteminin hortlamasını önlemek istiyor isek, küçük inşaatlar için yüzde 8’den başlayıp, inşaat alanı büyüdükçe gittikçe azalan oranlarda ve en düşük yüzde 3 olmak üzere, yeni bir ücret tarifesi getirilmelidir.

3.10. “Yapı tatil yetkisi’ Belediyelerden alınıp Yapı Denetim Kuruluşuna verilmelidir. Davul birinin, tokmak başkasının elinde olmaz. Yetki ve sorumluluk beraberdir.

3.11. İşleri geciktiren, aksatan, umursamayan Belediye mühendis ve mimarlarına da, müteahhidin şantiye şeflerine de sorumluluk ve ceza sistemi getirilmelidir.

3.12. Birçok yapı denetim kuruluşu paravan kişiler üzerine üçüncü firmalarını bile kuruyorlar. Bakanlık buna seyirci kalıyor. Yapı Denetim Firma sayısı pilot illerde, aynen Noterlik gibi dondurulması soruna bir çözüm getirebilir.

3.13. Hizmet bedelinin ancak denetimin gerçekleşmesi sonrasında tahsil edilmesi, yapı denetim kuruluşlarını finansman yönünden çok zor durumda bırakmaktadır. Bazı inşaatlar çok yavaş ilerlemektedir. Hiç değilse yapı denetim bedelinin ilk %30’luk dilimi teminatsız olarak sözleşme imzalanması aşamasında ödenmelidir. Hattâ, inşaatın öngörülen bir hız ve tempodan daha yavaş ilerlemesi halinde, yapı sahibi, iş programına göre geri kalmış imâlat bedeli üzerinden, Yapı Denetim firmasına aynı oranda ek ücret ödemelidir.


4) ‘Kaçak’ binaların deprem güvenliği 

İstanbul’da mevcut binaların yaklaşık %50’si inşaat ve iskân ruhsatı bulunmayan ‘kaçak’ binalardır. Bunların deprem güvenliği için, ‘incelenebilme ve gerekirse güçlendirilme izni’ verilmesini amaçlayan bir yasa çıkarılmalıdır. Bu yasa, sadece insan sağlığı ve can güvenliği açısından insani amaçlı bir yaklaşım olacaktır. Yoksa, bir imar affı ve tapulandırma niteliğinde değildir. Esasen, kamu arazileri veya özel sahipli bir arsa üzerine inşaat ruhsatı almadan ‘kaçak’ olarak inşa edilmiş bir binayı, Devlet olarak dolaylı bir şekilde tanıyoruz. Emlâk vergisi alıyor, su, telefon, elektrik, doğalgaz, kanalizasyon, cadde, sokak, ulaşım gibi tüm altyapı hizmetlerini kaçak binaların ayağına kadar götürüyoruz da, deprem güvencesi taramasında veya deprem güçlendirilmesi amacı ile, müracaat edildiğinde, ‘Biz bu binayı tanımıyoruz, binanıza büyük onarım ruhsatı veremeyiz’ mi diyeceğiz ? Dolayısı ile, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bu büyük paradoksu ortadan kaldıracak mealen aşağıdaki gibi bir yasal düzenleme getirmelidir:

“İnşaat ve/veya iskân ruhsatı bulunmayan veya tasdikli projelerine uygun olarak inşa edilmemiş binalar, göçme riski tayini amacı ile yerel yönetimler tarafından inceleme ve değerlendirmeye tâbi tutulur, gerekiyorsa depreme karşı güçlendirilmeleri için ‘büyük onarım’ izni verilir. Bu izin, binanın kaçak yapılanma niteliğini değiştirecek imar affı, inşaat veya iskân izni anlamına gelmez.”
5) DASK sigorta sistemi

Depremden sonra ‘yaraları’ sarmak için, Dünya Bankasına, şuraya buraya, yâd ellere avuç açmak, kapı kapı dış borç aramak yerine, millî bir fon oluşturmak amacı ile, Doğal Afetler Sigorta Kurumu (DASK) kurulmuştur. Ne yazık ki, zorunlu denilen bu sigorta sistemi, gerçekte tapu işlemleri dışında zorunlu olmadığı için, şimdiye kadar (2006), ülkedeki konut sahiplerinin sadece yüzde 25’i bu sistem içine girebilmiştir. DASK sigorta sisteminin tüm ülke sathına yayılmasını ve eksiksiz uygulanmasını istiyor isek, zorunlu deprem sigortası poliçe bedeli, Emlâk Vergisinin içine monte edilmelidir. Böylece, Emlâk Vergisi ödenen her bina otomatikman DASK zorunlu sigorta sistemi içine girmiş olur [2]. Ancak, bu şekilde arzu edilen milli bir deprem fonu oluşturulabilir ve şiddetli bir depremden sonra ele güne muhtaç olmadan ‘yaralar’ sarılabilir. Böyle bir yasal düzenlemeyi çıkarmak Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görevidir. 


6) Eksik olan Deprem Yönetmelikleri

6.1 Köprü, kule ve barajlar v.b. yapılar için yönetmelik

Betonarme ve çelik köprüler, asma ve kablolu köprüler, tüneller, boru hatları, TV ve su kulesi, doğalgaz depoları gibi yüksek yapıların, dolgu ve kemer barajların ve özellikle bina tipi dışındaki yapıların depreme ve rüzgârın dinamik etkilerine karşı hesabı için ülkemizde hiçbir standart mevcut değildir. Bu standartların bulunmaması, büyük bir eksikliktir.

6.2 İleri teknoloji malzemeleri yönetmeliği

Karbon veya cam elyaflı (FRP) kompozit polimer malzemeler sarılarak güçlendirilecek betonarme yapı elemanları için hiçbir norm ve standard mevcut değildir. Yabancı ülkelerin standartları hiçbir usul ve esasa tabi olmadan, gelişigüzel ve çoğu zaman eksik ve hatalı olarak kullanılmaktadır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bu konuda ileri ülkelerin (USA, İngiltere, Fransa v.b.) standartlarından esinlenerek bir yönetmelik oluşturmalıdır.

7) Zorunlu deprem dersleri

En büyük eksikliğimiz, inşaat mühendisliği lisans eğitiminde, “depreme dayanıklı yapı tasarımı” dersini bir iki üniversitemiz (Anadolu ve Gazi Üniversiteleri) dışında seçmeli değil, mecburi ders olarak okutmayı henüz gerçekleştirememiş olmamızdır[3]. Bu konuda Üniversiteler Arası Kurul’a önemli bir görev düşmektedir.


8) Risk yönetimi ve mikro bölgeleme

Başta İstanbul, İzmir, Adapazarı, Kocaeli, Bingöl, Bursa, Balıkesir, Erzincan, Eskişehir ve Isparta gibi birinci derece deprem bölgesi içinde bulunan bütün illerimiz Âfet Yönetim plânlarını, yerel zemin koşullarını gösteren mikrozon haritalarını hazırlatmalı, risk yönetimi ve deprem zararlarını minimuma indirme çalışmalarını tamamlamalıdır [4]. Mikro bölgelendirme haritalarının hazırlanması tamamen Belediyelerin görevidir.

9) Bina güçlendirilmeleri

Başaramadığımız işlerden en önemlisi, mevcut bina stoku içinde büyük bir çoğunluğun deprem güvencesine halâ kavuşamamış olmasıdır. Evlerimiz, iş yerlerimiz, okul ve hastanelerimiz, fabrikalarımız halâ elden geçirilmeyi bekliyor. Güçlendirilenler çok azdır. Ancak, her güvensiz yapıyı güçlendirmeye ne zamanımız, ne de paramız yeter. Gerçekten, ülkemizdeki 14 milyon konutun güçlendirme bedeli konut başına ortalama 10 bin dolar hesabı ile, yaklaşık 140 milyar dolar tutar. Mal güvenliğini ve dolayısı ile tüm güvensiz binaların güçlendirilmesini esas alan gözü kapalı böyle bir tutum hiç de akılcı bir çözüm değildir. Zaten başa çıkmak mümkün de değildir. Onun için, deprem yönetmeliğine göre güvensiz bulunan tüm binaları güçlendirmek yerine, sadece göçme riski taşıyanları bulup güçlendirmek veya yıkmak en akılcı bir çözümdür.

10) Göçme riskli binalar 

Eğer, en şiddetli bir depremde bir bina ‘az’ veya ‘orta’ hasar görecek, yani sadece mal kaybı doğacak ve insanlar depremden sonra binalarından yürüyerek dışarı çıkacaklar ve dolayısı ile hiçbir can kaybı olmayacak ise, böyle bir binayı güçlendirmeye ne gerek var ki?.. Gerçekten, mevcut bina stokumuzun yüzde 96’sı böyle göçme riski taşımayan ve ölüm ihtimali bulunmayan binalardır. Daha doğrusu, istatistikler göstermiştir ki, en şiddetli bir depremde bile, göçerek can kaybına neden olabilecek bina sayısı, mevcut bina stoku içinde sadece yüzde 4 mertebesindedir [5,6].

Dolayısı ile, uzmanlara güvence saptaması etüdü için müracaat edildiğinde, “ Benim binam Türkiye Deprem Yönetmeliğine göre güvencede mi?” diye sorulacak yerde, “Benim binam en şiddetli bir depremde iskambil kağıdı gibi yıkılır mı?” diye sormalıdır. Zaten, 1998’den evvel projelendirilmiş binaların yüzde 99’u, Türkiye Deprem Yönetmeliği’ne göre “güvencesiz”dir. Bu yüzden “güvencede mi?, değil mi?” sorusunu sormaya, incelemeye bile gerek yoktur. Önemli olan soru, “Binam yıkılacak mı?, Yıkılmayacak mı? ” sorusudur ki, buna cevap verebilmek oldukça zahmetlidir ve ‘itme’ analiz yöntemini kullanarak ‘göçme dayanım yükünü’ tayin etmeyi ve bunu depremin talep yükleri ile karşılaştırmayı gerektirir. Ancak, bu şekilde bir binanın göçme riski taşıyıp taşımadığı anlaşılabilir. Göçme dayanım analizlerinde, yığma dolgu duvarlarının rijitlikleri muhakkak göz önüne alınmalıdır.

Göçme riski taşıyan binalar, ya sahipleri tarafından güçlendirilecek veya kendilerine tanınacak üç sene gibi bir süre içinde güçlendirilmezler ise, Valilik tarafından iskândan men edilecektir. Bu bağlamda aşağıdaki gibi bir Kararname’nin de yararı olur:


11) “Sıfır” can kaybı projesi

İstanbul ve onun gibi birinci derece deprem bölgesinde bulunan tüm illerimiz için en akılcı çözüm, can güvenliğini esas almak ve dolayısı ile, sadece iskambil kâğıdı gibi kat kat üstüne yıkılma niteliği taşıyan binaları bulup çıkarmaktır. Bu takdirde, en şiddetli bir depremde bile ‘kimsenin burnu bile kanamayacak’ ve can kaybı teorik olarak ‘sıfır’ olacaktır. Söz konusu amaç sadece can güvenliği olunca, Anayasaya göre, ister özel sektöre, ister kamuya ait olsun, göçme riski taşıyan binaları bulup çıkarmak görevi ve sorumluluğu da Devlete ait olur [6]. Nitekim, Dünya Bankası Türkiye masası yetkilileri, bu projeyi çok benimsemiş ve depremden önce yapılması gereken en öncelikli proje diye nitelendirmişlerdir.

12) Finansman ihtiyacı

Tüm özel ve kamu sektörü binalarının Belediyeler tarafından taranması ve yüzde 4 oranındaki göçme riskli binaların belirlenmesi için gerekli finansman, Başbakanlık Projeler Birimi ve Dünya Bankası’ndan hazine garantili kredi olarak sağlanmaktadır.

Bir fikir vermek üzere, bu ‘sıfır’ can kaybı projesini gerçekleştirebilmek için, bazı il ve ilçe Belediyelerimize gerekli finansman ve r = göçecek bina oranı tahminleri aşağıda Tablo 1’de, birinci ve ikinci aşama işler için ayrı ayrı gösterilmiştir. Bu konuda dikkat edilecek en önemli husus, özel ve kamu sektörü dahil, tüm binaların taranarak göçme riski olanlarının bulunup çıkarılması sorumluluğunun sadece Belediyelere ait bir görev olduğunun kabul edilmesidir.




Meselâ, İstanbul’da bir milyon civarındaki tüm binaların güçlendirilmesi 30 milyar dolara ve 20 yıllık bir inşaat zamanına ihtiyaç gösterirken, “sıfır can kaybı” projesi için sadece 142 milyon dolarlık bir finansman ve üçer kişilik 701 adet tarama ekibinin iki yıllık mesaisi yeterlidir[5,14].

Esasen, “sıfır” can kaybı projesinin öncelikli olarak uygulamaya konulması, İstanbul Deprem Master Planı’nda yer almıştır. Bu bağlamda Zeytinburnu ilçesi İBŞB tarafından pilot bölge olarak seçilmiş ve göçme nitelikli binaları bulup çıkarmak amacı ile yoğun bir tempoda sürdürülen bina tarama çalışmaları tamamlanmıştır. Ancak, sokaktan yürüyerek yapılan birinci aşama taramaların pek bir işe yaramaması ve binaların göçme riski derecesini tayin etmeye yarayan kriterlerin isabetsizliği ve yetersizliği nedeni ile, kesin bir envanter çıkartılamamış ve bu arada Zeytinburnu sakinleri ile çeşitli ihtilaflara düşülmüştür. Nitekim, Zeytinburnu’nda incelenen 16 030 binadan, 2 295 adedi, yani yüzde 14’ü yıkılacak nitelikte bulunmuştur. Bu oran çok yüksektir ve gerçeği yansıtmamaktadır. Dolayısı ile, çalışmayı revize etmek gerekir. Yıkılacak nitelikli binaların sayısı yüzde 4 civarındadır [6,7,14].
İstanbul için bir kurtuluş reçetesi olan bu ‘sıfır’ can kaybı projesi, Zeytinburnu’ndan sonra tüm ilçelere uygulanmalı ve muhakkak surette başarıya ulaşmalıdır. Çalışmaların sadece 10 ilçe ile sınırlandırılması, Kadıköy’ün, Tuzla’nın, Pendik’in, Üsküdar’ın, Silivri’nin, Kartal’ın ihmal edilmesi büyük bir hatadır. Birinci derece deprem bölgesinde bulunan tüm Belediyelerimiz, vakit geçirmeden bu ‘sıfır’ can kaybı amaçlı tarama çalışmalarına geçmelidir.

13) ‘Sıfır’ can kaybı için yasal düzenleme önerisi
‘Sıfır’ can kaybı projesinin başlatılabilmesi için, herhangi bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Fakat, tarama ve envanter çalışmalarının kolaylık ve işbirliği içinde yapılabilmesi için, ayrıca deprem güvenliği daha önceden uzman kuruluşlarca saptanmış binaları, gereksiz yere yeniden incelememek için, aşağıda taslağı verilen bir Kararnameye ihtiyaç vardır:

14) Geliştirilmiş “sıfır” can kaybı projesi

Zeytinburnu ilçesinde yaşanan olumsuzlukları giderebilmek amacı ile aşağıda bazı öneriler verilmiştir: 

a) Bina tarama işlemlerinin, sokaktan yürüyerek değerlendirme yapılan birinci aşaması iptal edilerek; tarama işlemi üç yerine iki aşamada yürütülmedir [5, 6].
b) Bayındırlık ve İskan Bakanlığının çıkaracağı bir Genelge veya Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile, yapı sahiplerinin bina tarama çalışmalarını yürüten ekipler ile işbirliği halinde olmaları mecburiyeti getirilmelidir.
c) Bir binada göçme riski bulunup bulunmadığını, hızlı ve hassas bir şekilde belirleyebilmek üzere, elde mevcut eski ve isabet derecesi düşük kriterler terk edilerek daha geliştirilmiş güncel kriterler [7] kullanılmalıdır.


15) Deprem yönetmeliği revizyonu

Yürürlükte bulunan TDY-98, Türkiye Deprem Yönetmeliği, bir sürü boşluklar ve güvensizlik unsurları içermektedir. Türkiye’de ilk defa 29-30 Eylül 2004 tarihinde toplanan 1’inci Deprem Şurası’nda alınan kararlar doğrultusunda, bu güvensizliklerin giderilmesi için, “zemin” ve “yapı” konularında ayrı ayrı komisyonlar faaliyete geçmiş ise de, yapılan revizyonların boşlukları ve güvensizlik unsurlarını gidermediği görülmüştür [8]. Şöyle ki; 

a) Depremlerde ölümcül yıkılmalara neden olan yumuşak = zayıf kat düzensizliğini saptama kriterlerindeki eksiklikler giderilmeli ve bu düzensizliğin giderilmesi için yönetmelikte yeterli yaptırımlara yer verilmelidir.
b) Ters sarkaç tipi, altı sabit üstü mafsallı kolonlardan ibaret tek katlı çelik veya betonarme prefabrike binalar için, yapı tipi katsayısı, R = 2 yerine yanlışlıkla R = 5 önerilmiştir. Yönetmelik’teki bu yanlış öneri yüzünden ileride çok ağır can ve mal kayıpları meydana gelebilir. 
c) Suya doygun gevşek kumlu ve killi zeminlerde oluşabilecek, büyük oturmaları, yanal kaymaları ve sıvılaşma gibi tehlikeleri önleyebilmek için, yapılması gereken arazi ve laboratuar etütlerinin ve alınması gereken önlemlerin neler olabileceği konusunda ayrıntılı bilgi ve öneriler verilmelidir. Bu konuda, en azından Amerikan veya Avrupa deprem yönetmelikleri örnek alınabilir.


16) Sanayi yapıları 

Tek katlı çelik veya betonarme prefabrike sanayi yapıları ve birleşim yerleri için, maalesef Türkiye Deprem Yönetmeliğinin (TDY-98) öngördüğü tasarım kriterleri, kural ve kaideleri Amerikan (UBC-97) ve Avrupa (Eurocode 8-98) yönetmeliklerine göre çok güvensiz taraftadır [9,10,11]. 

Bir sanayi yapısının, depremde ‘az’ veya ‘orta’ hasar görüp [12] üretim dışı kalma gibi bir lüksü yoktur. Çünkü, üretim kayıpları, hasar onarımı ve yapı güçlendirme giderlerinin en az 30 ilâ 50 katıdır. Dolayısı ile, tek katlı betonarme prefabrike yapı sahibi sanayicilerimiz fabrika binalarının deprem güvencelerini, hem taşıyıcı kolonlarını hem de bağlantı detaylarını, 1998 evveli veya sonrası, hangi tarihte inşa edilmiş olursa olsun hiç vakit kaybetmeden bu konuda eksik ve kusurlu olan Türkiye Deprem Yönetmeliğine (TDY-98) göre değil, UBC-97 veya Eurocode 8-98’e göre inceletmelidirler[13]. Aksi halde, ileride hiç beklenmedik acı sürprizlerle karşılaşabilirler.



REFERANSLAR

[1]. “Deprem Şurası Komisyon Raporları” Temmuz 2004, Ankara ve “Deprem Şurası Genel Kurul Çalışmaları”, Ekim 2004, İstanbul, T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Yayınları, Bakanlıklar, Ankara, 0312. 414 14 40, cenk@bayındırlık.gov.tr www.bayindirlik.gov.tr.
[2]. Tezcan, S.S., (2005), Depremin altıncı yıl dönümü değerlendirmesi”, Dünya İnşaat Dergisi Eki, Ağustos 2005, s. 27-29, www.dunyainsaat.com.tr , İstanbul (CV-344).
[3]. Tezcan, S.S., (2000), “Mühendislerimiz Depreme Dayanıklı Değil”, Hazır Beton Dergisi, Yıl 7, Sayı 39, s.26-27, İstanbul, Mayıs-Haziran 2000 (CV-233).
[4]. Tezcan, S.S., Ozdemir, Z. (2004), “ Liquefaction Risk Analysis and Mapping Techniques”, Yüksek Öğrenim Eğitim ve Araştırma Vakfı Yayınları ISBN: 975-93005-1-6, Şubat 2004, Bebek, İstanbul (CV-318).
[5]. Tezcan, S.S., ve Gürsoy, M., (2002), “ Olası bir Depremde Sıfır Can Kaybı Projesi,” İnşaat Dünyası Dergisi, Yıl 21, , Sayı: 228, s.76-79, Nisan 2002, İstanbul (CV-272).
[6]. Tezcan, S. S., Gürsoy, M., Kaya, E. ve Bal, İ. E., , (2002), “ Depremde Can Kaybını Önleme Projesinin tek Sorumlusu Devlettir, ” Dünya İnşaat Dergisi, Sayı 2002-07, Yıl 19, s.107-111, Temmuz 2002, İstanbul (CV-280).
[7]. Bal, İ. Engin (2005), “Deprem Etkisindeki Betonarme Binaların Göçme Riskinin Hızlı Değerlendirme Yöntemleri ile Belirlenmesi”, Master Tezi, İnşaat Fakültesi, İTÜ, Temmuz 2005, < enginbal @ hotmail.com > .
[8]. Tezcan, S.S., “Deprem Yönetmeliği Revizyon Önerileri”, T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri Genel Müdürlüğüne sunulan, Yönetmelik Üzerinde İşlenmiş Öneriler, Temmuz 2005, < tezokan @ superonline.com >, (CV-343).
[9]. Tezcan, S.S., Çolakoğlu, H.K., (2003), “ Betonarme Prefabrike Yapılar Yönetmeliğimizin Zayıflıkları ”, Beşinci Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı , İstanbul Teknik Üniversitesi, Türkiye Deprem Vakfı, Mayıs 2003, İstanbul (CV-290).
[10]. Tezcan, S. S., Çolakoğlu, H. K., (2003), “ Betonarme Prefabrike Sanayi Yapılarının Deprem Güvenliği ”, a) TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi aylık Yayın Organı, Sayı: 67 / 2003, Yıl:14, s.21-23, İstanbul, Temmuz 2003, b) Dünya İnşaat Dergisi, Sayı: 2003-9, s.82-84, Eylül 2003, İstanbul (CV-298).
[11]. Tezcan, S.S., (2004), “Tek Katlı Sanayi Yapıları için Önemli Bir Uyarı”, İstanbul Sanayi Odası Dergisi, Sayı: 458, s.76-78, Mayıs 2004, İstanbul (CV-311).
[12]. Tezcan, S.S., (2003), “Depremde ‘Az’, ‘Orta’ ve ‘Ağır’ Hasar Tariflerinin Önemi”, Dünya İnşaat Dergisi, Sayı: 2003-7, Temmuz 2003, İstanbul (CV-296).
[13]. Tezcan, S.S., “Tek Katlı Prefabrik Sanayi Yapıları Büyük Risk Altında”, Dünya Gazetesi, Prefabrik İnşaat Eki, Sayı:55, s. 9, 21 Temmuz 2005, < tezokan @ superonline.com >, (CV-341).
[14]. Tezcan, S.S., (2005), a) “Belediyelerin Acil Görevi ve Bina Sertifikasyonu”, Dünya İnşaat Dergisi, Yıl: 22, Sayı: 2005/10, Ekim, s. 108-110 www.dunyainsaat.com.tr. b) “Belediyelerin Acil Görevi ve Bina Sertifikasyonu”, Dünya İnşaat Dergisi, Yıl: 22, Sayı: 2005/12, Aralık, s. 92-95, www.dunyainsaat.com.tr, (CV-352).

 

 

Proje | ProfSemihTezcan | Yazim: 23.1.2006 | Hit : 177

Anasayfa >> Tüp Geçit Gerçeği (Prof.Dr. Semih S. Tezcan) >> DEPREME HAZIRLIKLI OL (Belediyelerin Görevleri)

 



www.civilturk.com