17 Ağustos Deprem Analizi      |       www.civilturk.com


17 AĞUSTOS 1999 "KÖRFEZ DEPREMİ" DEĞERLENDİRME RAPORU

Kandilli Rasathanesi' nin son açıklamalarına göre büyüklüğü 7.4 olan depremin merkez üssü Gölcük olarak belirlenmiştir. " Kuzey Anadolu Fay " hattında 120 km' lik fay kırığının sağ yanal hareketi şeklinde oluşan bu deprem Karamürsel, Gölcük, Değirmendere, Yalova, Adapazarı, Kocaeli, Darıca, Düzce, Bolu ve  İstanbul' u kapsayan çok geniş bir alanı etkilemiştir. Ulusça hepimizi derinden ve çok yönlü etkileyen bu deprem Odamız tarafından "Körfez Depremi" olarak değerlendirilmektedir.

Geçmişteki Erzincan, Varto, Gediz ve Adapazarı depremi, yakın tarihlerdeki Erzincan, Dinar ve Adana Depremleri toplumsal belleğimizden hemencecik silinivermişti. Ancak resmi rakamlarla yaklaşık 17.000 yurttaşımızın ölümüne, 30.000 yurttaşımızın yaralanmasına 500.000' in üzerinde yurttaşımızın barınaksız kalmasına neden olan ve toplumsal şevkate muhtaç "deprem kuşağı çocukları" yaratan " Körfez Depremi" toplumsal belleğimizden pek kolay silinmeyecektir. Bu deprem uluslararası ölçekte yarattığı şok ve dayanışma ruhu ile de ayrı bir nitelik taşımaktadır.

Bu deprem 20. yüzyılın son büyük afetidir. Yarattığı çok acı sonuçlar bakımından ulusal bir dayanışma ruhunu gerekli kılmıştır. Bu acı sonuçların nedenleri bakımından da sosyo-politik, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel alanlarda toplumsal bir sorgulamayı ve sonuçta çağdaş bir toplumsal yenilenmeyi de zorunlu kılmaktadır.

Üniversitelerimizin ve Kandilli Rasathanemizin değerli bilim adamları, bu depremin teknik boyutunu ve bundan sonraki deprem risklerini, toplumu yönetenlerin ve yurttaşların bilgisine sunmuştur. Ancak İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak, depremle ilgili kapsamlı bir raporu yetkililerin ve kamuoyumuzun bilgisine sunacağız.

17 Ağustos depreminin önleminde geç kalanların, bundan sonraki düzenlemelerde meslek odalarını, üniversiteleri ve diğer sivil toplum örgütlerini devre dışı bırakmadan, demokratik ve mesleki katılımı dikkate alacaklarını umuyoruz ve bekliyoruz. Proje, malzeme üretimi ve inşaat yapım süreçlerinin sistemli denetimi, bu yolla depreme ve diğer doğa olaylarına karşı dayanıklı ve konforlu yapı üretilmesinin denetimi çağdaş ülkelerde nasıl yapılıyorsa bizdede öyle yapılmak zorundadır. Ulusal ölçekte yapı denetim sistemimizi bilimsel ve çağdaş kriterlerle kuramaz isek toplumumuz, sonuçları acı yıkımlar olan başka depremleri de yaşamak zorunda kalacaktır. Böyle bir denetim sistemi uygar ülkeler örnek alınarak ulusal gerçekliliğimize uygun olarak düzenlenmelidir.  

 

17 AĞUSTOS  DEPREMİNİN HASAR NEDENLERİ

Büyüklüğü 7.4 olan bu depremdeki çok büyük ölçekli can ve ekonomik kayıplarımız sınırlı olabilirdi. Bu depremin kayıplarının nedenleri kısaca şunlardır diye düşünüyoruz:

1 - Yaklaşık son yarım Y.Y. (50 Yıl) merkezi yönetimler ülke ölçeğinde, bölge ölçeğinde ve kent ölçeğinde, bilimsel esaslarda yürütülmesi gereken, makro ve mikro planlamayı bilimsel esaslarda geliştirmek yerine, her geçen yıl biraz daha ortadan kaldırmışlardır.

2 - Bunun sonucu olarak diğer sosyo-ekonomi   ve demografik nedenlerle birlikte kamusal yatırımlarla kent arsaları üzerinde oluşan çok büyük rantlar, hem ekonomimizi güçsüzleştirmiş, hemde yağmacı rant düzeni kentlerde yapı üretiminde denetimsizliği teşvik etmiş ve gerçekleştirmiştir. 

3 - 14. İmar affı ile aşağı yukarı tüm önemli kentlerimizde denetimsiz, projesi olmayan, sorumlusu bulunmayan deprem ve doğal afetlere dayanıksız kaçak yapılaşmaya teşvik etmiştir. İstanbul' da şu an resmen en iyimser tahminle yapı stokumuzun  %65' i  kaçak yapı niteliğindedir. Bu durum bile, hiçbir mühendislik hizmeti görmemiş, konut stoku bakımından düşündürücüdür. Bu yapılarda deprem riski nedir? Cevap verebilmek neredeyse imkansızdır.

4 - Yerel yönetimler, genelde (istisnalar hariç) bilgiden ve denetimden yoksun ellerde, imar kararları ile, modern bir kent, denetimli güvenli (depreme dayanıklı) ve konforlu konut üretimi yerine, arsa rantiyeciliğini teşvik eden, kaçak yapılaşmaya göz yuman yönetim anlayışında olmuştur. Yer seçimi, zeminin özellikleri, dikkate alınmadan  Adapazarı, Yalova, Gölcük ve bir çok örneği gibi fay hattı etkili olan kentler oluşmuştur.

5 - Hem merkezi yönetimler, hem yerel yönetimler, modern çağdaş kent yönetimi ve depreme dayanıklı yapı üretimi için bütünsel bir ulusal yapı denetim sistemini geliştirecek yasal düzenlemelerden sürekli kaçınmışlardır. Ülkemizin Avrupa Topluluğuna talebini sürekli yenileyen siyasi partiler, o ülkelerdeki malzeme,meslek adamı proje ye yapım süreçlerindeki bütünsel ve bilimsel denetim sistemlerini sürekli göz ardı etmişlerdir.

6 - Bilim ve meslek etiğine (ahlak) sahip, ilgili ve sorumlu inşaat mühendisleri ve diğer yetkin meslek adamları (şehir plancı, jeoloji, jeofizikçi, geoteknikçi) denetimsizlik nedeniyle kötü iyiyi kovar kuralıyla, konut üretim süreçlerinin dışına itilmişlerdir.

 

7 - Bilimsel donanımlı yüklencilerimiz, yurt dışında ve yurt içinde mühendislik hizmeti ve bilimsel bilginin zorunlu olduğu çok önemli sanayi yapılarını, yol yapılarını, baraj, köprü ve bazı büyük ölçekli toplu konut üretimini gerçekleştirirken, Kentlerimizde başta kaçak yapılaşma nedeniyle küçük ölçekli konut üretimi bilgisiz, yetkisiz, sorumsuz kişilerin yalnızca kör hırsı ile konut yaptığı bir alan haline gelmiştir. Sosyo-kültürel yapımızın konutu bir yatırım aracı olarak gören anlayışı (2-3 daha fazla konut sahibi olarak geleceği güvenceye alma anlayışı ) kooperatif eliyle konut üretiminde aynı ehliyetsiz,bilgisiz kooperatif yöneticilerini yükleniciye (müteahhite) dönüştürmüştür.

8 - Türkiyenin deprem bölgeleri ve dünyaca tanınan " Kuzey Anadolu Fay " hattı ana özellikleri ile 50 yıldır bilinmektedir. Kaldıki Anadolu medeniyetlerine beşiklik eden ülkemizin 4000 yıllık bir deprem bilgisi elimizdedir. Ülkemizin deprem riskleri ve buna karşı almamız gereken önlemler değerli bilim adamlarımız ve yetkin (uzman) inşaat mühendisleri tarafından yıllardır panellerde, sempozyumlarda, teknik kongrelerde verdikleri tebliğlerinde açıklamışlardır.  

İnşaat Mühendisleri Odası' nın ve TMMOB' ye bağlı diğer ilgili meslek odalarının pek çok yayınına, etkinliğine konu oluşturan bu bilgilerin, standartların, yönetmeliklerin, yukarıda açıkladığımız ehliyetsiz ve sorumsuz yüklenici düzeniyle, denetimden uzak projelerle ve başıbozuk sorumsuz yetkisiz inşaat sektörü oluşumuyla uygulanması mümkün olmamıştır. Göçme şeklinde oluşan konut hasarları çoğunlukla hep bu " inşaat sektörü " düzeninin ve denetimsizliğin ürünüdür.

9 - Avrupa ve Amerika'da proje ve denetimin yetkin mühendisler tarafından yapıldığını ülkeyi yönetenlerin bilmemesi olanaksızdır. Bu ülkelerde mühendisler eğitimlerini tamamladıktan belli bir süre sonra, proje ve denetim mühendisi olarak "yeterlilik belgesi"  meslek odaları tarafından verilmektedir.     

Oysa nitel ve nicel olarak çok farklılık gösteren eğitim kurumlarında yetişen ülkemiz inşaat mühendisi ve diğer meslek adamlarının, yetkin (uzman) mühendis olabilmeleri, meslek odalarının meslek içi eğitim kurslarıyla geliştirilip, odaların mesleki yeterlilik kurullarında belirlenebilir.

10 - Ülkemizde inşaat mühendisleri ve mimarlar, 1938 yılında çıkarılmış ve bu güne kadar Meclis'in gündemine hiç girmemiş " mühendislik ve mimarlık hakkında kanun" ile yetki ve sorumluluklarını kullana gelmişlerdir. Meslek adamları arasındaki ihtisas (uzmanlık) ayrımı bu yasada yoktur. Zaten olması da beklenemezdi.

 

11 - Yerel Yönetimlerde ruhsat projeciliği denilen imza sahibi mimar, inşaat  mühendisi, makine mühendisi, elektrik mühendisi dörtlüsünün yaptığı projeler denetimsiz olarak üretime gönderilir.
Odamız ucube bir sistem olan Fenni Mesuliyet (TUS) uygulama biçimine yıllardır karşı çıkmaktadır. Projesi inşaat mühendisi tarafından yapılması gereken taşıyıcı sistemin inşaat sürecinin denetimide, çoğu kez mimarlar tarafından yapılmaktadır. Proje sürecinin başlangıcı "mimari planla başlar" anlayışı estetik kaygı taşıması gereken mimarı, taşıyıcı sistemin denetimini yapmaya kadar götürmüştür. Bugün bile mimar ve inşaat mühendisi ayırımının yapılamadığı ülkemizde, mimarların "TUS" aldıkları başka bir ülke yoktur.

12 - İnşaat Mühendisleri hem proje, hem uygulama alanında yetkin (uzman) olsa bile yapım sürecinin tamamını kontrol altında tutamazlar. Çağdaş ülkelerde bizde ki  bilgisiz yada bilgili kalfanın görevini formen (yada tekniker) ünvanlı, sorumlulukları ve yetkileri olan meslek adamları inşaat mühendisine bağlı olarak yürütürler. Çağdaş ülkelerde Demirci, beton döküm ekibi, kalıpçı vb. tüm elemanlar  sertifikalıdırlar . Bizde ise bunlar bilgiden ve denetimden yoksun, işsizlikten inşaatlarda düz işçi olarak çalışan elemanların yaparak öğrendiği yada öğrenmeden yaptığı işlerdir.
Denetimsizlik ve eğitimsizlikle üretim sürecini gerçekleştiren ustalar,"Körfez deprem"inden öncede konut üretiminde ülkemizin bilinen gerçekleridir.Bu gerçeklere başta yönetenlerden başlayarak, tek tek tüm toplum olarak gözyumduk. İnşaat Mühendisleri olarak artık bir daha " Deprem Kuşağı Çocuklarımız" olmaması için bu deprem, Türkiyenin sorumluluk ve denetim miladı olsun diyoruz. Biz üstümüze düşeni yapmaya hazırız.

 

DEPREM ZARARLARINI AZALTMAK İÇİN ÖZET ÖNERİLERİMİZ

17 Ağustos 1999 "Körfez Depreminin" yıl dönümleri, Ulusal Afet ve Kayıplarımızı anma günü olmalıdır. Bundan sonraki depremlere hazırlıklı olmak için yıkımlarımızı ve can kayıplarımızı önlemek, biliçlenmek ve kamusal sorumluluklarımızı hatırlamak zorundayız.Toplumsal bilinçlenme ile her alanda çağdaş yeniden yapılanmamızın sürekliliğini toplumsal belleğimize 17 Ağustos olarak kazımalıyız. 
Adapazarı, Gölcük, Yalova, Kocaeli ve İstanbul'da yıkılan bir bina seçilerek, orası mevcut hali ile güvenliğe alınıp, Bunun için  deprem müzesi ( yada deprem anıtı) olarak gelecek kuşaklara bırakılmalıdır. Bunun için;

1 - Modern kentler oluşturmak ve depreme dayanıklı kaliteli konutlar üretmek için, meslek adamları  meslek odaları tarafından denetlenmelidir.

2 - İnşaat yapım süreci ve yapı malzemeleri yeterli ölçüde denetlenmelidir.

3 - Her önüne gelen müteahhitlik yapmamalıdır. Müteahhitlikte teknik donanım ve teknik eğitim ön plana alınmalıdır.

4 - İhale yasası, ve imar yasası, mühendislik ve mimarlık hakkında yasa,günün koşullarına uygun olarak çağdaş bir anlayışla değiştirilmelidir.

5 - Yerel Yönetimler Yasası katılımcı demokrasiyi sağlayacak şekilde değiştirilmelidir.

6 - Kentleşme, makro ve mikro planlama düzeyinde ele alınarak Bölge Planları yapılmalı, sanayileşme politikası bölge ve kentler ölçeğinde yeniden düzenlenmelidir.  
Yer seçim kararları, bilimsel raporlar dikkate alınarak belirlenmeli, rant anlayışı devre dışı bırakılmalıdır.

7 - Deprem ve diğer doğa olaylarına karşı olarak toplumsal bilinç geliştirilmelidir. Bunun için;

a) Sivil savunma eylem planı ve kurtarmaya yönelik çalışmalar yeniden gözden geçirilip düzenlenmelidir.

b) Kentlerin mevcut konut rehabilitasyonu için, uygulanabilir bir plan yapılmalıdır.

c) Meslek odalarının doğa olayları karşısındaki konumları yeniden gözden geçirilmelidir. Kurtarma çalışmalarında özellikle inşaat mühendisleri eğitimleri ve bilgileri gereği daha fazla görev üstlenmelidirler. Kurtarma gurupları arasında eş güdüm sağlanmalıdır.

 

İSTANBUL ve GELECEĞİ

  • Okullar
  • Hastahaneler
  • Müzeler
  • Emniyet binaları
  • Köprüler
  • İtfaiye binaları mutlaka yeni deprem yönetmeliğine göre güçlendirilmelidir.
  • Eski konutların yeniden rehabilite edilmesi
  • Kaçak yapıların rehabilitasyonu yapılmalı, kent yönetimi ve imar hareketleri aşağıda belirlendiği şekilde düzenlenmelidir.

a) Ülkemizin yönetim yapısına hakim olan temsili yönetim, bir dizi sorunlarla yüklüdür. Bürokratik merkeziyetçi yapı, henüz katılımcı demokrasiye yol açabilecek olgunluğa varmamıştır. Bugün yürürlükte bulunan Yerel Yönetimler Yasası yerine, hazırlanarak Meclise sunulan " Yerel Yönetimler Reformu Yasa Tasarısı " bürokratik merkezci yapıyı korumaktadır. Bu yasa tasarısı demokratikleştirilerek yürürlüğe sokulmalıdır.

b) İstanbul' da yaşayan her yurttaş, kendileri için alınan kararları bilmek durumundadır. Öncelikli olarak meslek kuruluşlarının kendi uzmanlık alanlarını ilgilendiren konularda kente müdahale edebilmelerini   sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarının, kent meclislerine katılımları sağlanmalıdır. Bunun için üniversiteler, meslek odaları,sendikalar, esnaf odaları,kooperatif birlikleri ve diğer sivil örgütlerle bunların temsilcileri "Kent Meclisi" statüsü ile kentin önemli sorunlarını tartışarak karara bağlamalıdır. Kentin sorunları tek bir kişiye, tek bir meslek grubuna bırakılmamalı, belediye başkanına sonsuz yetki veren 3030 sayılı yasa demokratikleştirilmelidir.

  • Kentin sorunlarına ve kentin oluşmuş statüsüne ilişkin her bilgi, herkese sınırsız ölçekte verilmelidir. Kente ilişkin bilgiler gizlenerek birer rant aracı olarak kullanılmamalıdır.
  • Yerel yönetimler demokratik, hukuka saygılı ve katılımcı olmalıdır. Siyasi iktidarların vesayetinden kurtarılmalıdır.
  • Yerel yönetimler denetlenebilir, denetleyici ve eşitlikçi olmalıdır. Meclis ve kent halkının birbiriyle olan ilişkisi yeniden tanımlanmalıdır.
  • Yerel yönetimler geleceğin kentlerini planladıklarının bilincinde olarak kent düşkünlerine kucak açmalı, koruyucu olmalıdır.
  • Yerel yönetimler, çeşitli meslek kursları açarak kentlileri yönlendirmeli, kentli bilincinin oluşması için gerekli olan kültürel yapılanmayı sağlamalı, demokrasinin gelişmesinde önemli bir rol almalıdır.

 

NASIL BİR İSTANBUL HEDEFLENMELİDİR ?

  • İstanbul, tarihinden gelen yapısıyla bilim, kültür, sanat, eğitim,araştırma, ticaret ve turizm merkezi olmalıdır.
  • Sanayi, kademeli olarak İstanbul ve çevresinden uzaklaştırılmalıdır.
  • İstanbul'un tarihsel kent merkezlerine özel otomobiller sokulmamalı; İstanbul, içinde yürünebilen bir kente dönüştürülmelidir.   
  • İstanbul'a köprü değil, raylı tüp geçit yapılmalı ; metro ve tramvay sistemi geliştirilmeli ; her onbin kişiye bir kilometre gelecek şekilde kentçi demiryolu ulaşımı hedeflenmelidir. Denizyolu ulaşımı artırılmalı, yeni iskeleler yapılmalı ; demiryolu, denizyolu ve karayolu entegrasyonu sağlanmalıdır.  
  • İstanbul'un su havzalarında ve Boğaz'ın iki yakasında oluşan kaçak yapılar yıkılmalı, orman alanları yasal ve gayrı yasal bir anlayışla yapılaşmaya açılmamalıdır. 
  • İstanbul'daki yapıların büyük bir çoğunluğu denetimsiz yapılardır. Birinci derecede deprem bölgesi olan kentimizde bir felaket yaşanmaması için yeni yapıların denetlenmesi , eski ve depreme dayanıksız yapların zamanla tasfiye edilmesi hedeflenmelidir. Ayrıca yangın güvenliği olmayan resmi ve gayrıresmi tüm binalarda gerekli önlemler alınmalıdır.
  • Çağdaş bilim ve teknolojinin verilerine uygun, doğal afetlere karşı güvenli yapılar oluşturmak için; Yerel Yönetimlerin koordinatörlüğünde, Mühendis ve Mimar Odalarının sekreteryasında ,Üniversiteler, TÜBİTAK, TSE ve Sanayi Odalarının uzmaları ile birlikte tek bir yapı standardı hazırlanıp yürürlüğe konmalıdır.
  • Bundan sonra, İstanbul'da kaçak yapıların teşvik görmesi önlenmeli, bu yapılarda oturanlar "yıkmak ve affetmek" ikiliminden kurtulmalıdırlar. Yıkmak ve affemek oy almanın bir aracı olark kullanılmamalı, kaçak yapılaşma önlenmeli , kaçak yapılar kesinlikle affedilmemelidir.
  • Yerel yönetimlerin öncülüğünde kiralık konut üretilerek kiraya verilmeli, yapay konut talebi durdurulmalı , konutun bir yatırım aracı olarak yapılması önlenerek barınma amaçlı konut yapılmalıdır. Kent arazilerinin toplum yararına kullanılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda yerel yönetimler , kentli bilincinin oluşmasında önemli görevler üstlenebilirler.
  • Deprem, sel ve benzeri doğal afetlerden sonra sivil savunma planı ve örgütlülüğü oluşturulmalı , bu doğrultuda halkın eğitimi sağlanarak erken uyarı sistemi kurulmalıdır. 

 

Hava, su ve deniz kirlenmesine yol açan oluşumlar denetim altına alınmalı, yaşam güvenliği açısından tehlike oluşturan benzin istasyonları, tüpgaz satıcıları, lunaparklar denetlenebilir olmalıdır.

İstanbul ve çevresinin planlanması önemli olmakla birlikte, asıl önemli olan istanbul' a rehabilitasyon planının yapılmasıdır. Yıkma ve yapma yerine kentin bütününe yönelik bir yenilenme anlayışı geliştirilmelidir.

SONUÇ OLARAK; İstanbul' un geleceğinin planlanması yapılacak veya yapılmış olan Nazım İmar Planı' yla olanaklı değildir. İstanbul halkının desteğine dayanmayan kent yönetiminin planlama yapması, yapsa bile bu planları uygulamaya sokması olanaklı olamaz. Ayrıca kentin zengin mirasının ve yaratılan değerlerin acımasızca paylaşılması yönetimin kendi gücüyle de önlenemez. Yalnız kolluk kuvvetlerinin ve zabıtanın imara aykırı yapıları yıkması, bozuk gıdaların denetiminin yapılabilmesi sorunu köklü bir şekilde çözemez. Bunun için yerel yönetimler, aynı zamanda tüketici örgütlerine destek olmalı, ilgili meslek örgütleriyle, semt ve bölge dayanışma yardımlaşma dernekleri ile işbirliğine girmelidirler. Meslek örgütleri ve yerel yönetimlerin iş birliğiyle hazine arazilerinin yağmalanması, su havzalarının yapılaşması, ormanların yokedilmesi hiç olmazsa bundan sonra önlenebilir.     

İYİLEŞTİRİLMİŞ BİR AFET YÖNETİM SİSTEMİ
20 Mart 1997 tarihli Resmi Gazete' de Birleşmiş Milletler Kalkınma programı kapsamında Türkiye' nin afet yönetim sisteminin iyileştirilmesini amaçlayan program yayımlanmıştı. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ile Birleşmiş Milletler'in ortak hazırladığı rapora göre iyileştirilmiş bir afet yönetim sisteminin gerekleri şunlardır.
  • Doğal ya da teknolojik afet zararlarını azaltma, ulusal ve yerel düzeyde kalıcı kalkınma planlama etkinliklerinin tamamlayıcı bir parçası olmak zorundadır.
  • Ülke çapındaki kurumsal afet hazırlığının yapısı güçlendirilmelidir.
  • Önemli kentsel yada endüstriyel merkezler için teknolojik afetlerle ilgili senaryoları içeren bölgesel afetlere karşı hazırlıklı olma planlarının hazırlanmasına yönelik bir pilot proje başlatılmalıdır.
  • Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, süratle devreye girmeye hazır olan, iyi eğitilmiş ve donatılmış yeterli sayıda birime sahip olması için güçlendirilmelidir.
  • İl kurtarma ve yardım ekipleri sürekli bir eğitime tabi tutulmalı ve kendi bölgeleri dışındaki komşu bir ile gönderildiğinde de sorumluluk almaları sağlanmalıdır. Bu ekiplerin aynı zamanda, bina enkazları altında mahsur kalmış olan insanların kurtarılması için gerekli gelişmiş teknolojik ekipmana sahip olmaları ve müdahele edecekleri doğal afet türü hakkında gerekli bilgiyle donatılmış olmaları gerekmektedir.
  • Risk altında bulunan toplumların afet yönetim sistemine katılımları sağlanmalıdır. Etkili toplumsal katılım sağlanmadan verimli bir afet yönetim sisteminin yaratılamayacağı gerçeğinden hareketle, sosyal bilimlerdeki araştırmalara ve çalışmalara destek sağlanmalıdır.
  • Doğal afetlerin neden olduğu mali kayıplar, sigorta mekanizması ve benzeri oluşumlarla geniş bir tabana dağıtılmalıdır.
  • " Olağanüstü Hal Yönetim Merkezi" afet ilişkili veri tabanı sistemleri ve bilgisayar şebekesi destekli bir düzene geçebilmesi için mutlaka desteklenmelidir.
  • Birleşmiş Milletler Afet Yönetim Ekibi (BMAYE)' nın arazide başarılı bir müdahalesinin gerçekleşebilmesi için kurumsal düzenlemeler yapılmalıdır.

 

Türkiye'de bir " Afet Yönetimi Eğitimi Merkezi' nin tesisi ile, ülke bürokrasisi bünyesindeki karar merciinde bulunan personel ve yöneticiler, daimi bir afet yönetim eğitimine tabi tutulmalıdır.

 

DEPREMDEN HASAR GÖREN VEYA HASAR GÖRMEYEN YAPILARIN TAKVİYE VE GÜÇLENDİRİLMESİNE YÖNELİK ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

1 - Yapının mimari projesi, statik - betonarme projesi, varsa zemin raporu sağlanıp incelenmelidir.

2 - Mevcut proje ile yapı arasındaki uyuma bakılmalıdır. Yapı ile proje arasında bir uyumsuzluk varsa yapının rölövesi çıkarılmalıdır.

3 - Yapının zemin koşulları değerlendirilmeli, gerekirse yeni bir zemin araştırılması yapılmalıdır.

4 - Yapıda hasar varsa, bodrumdan çatıya kadar incelenip mevcut proje veya rölöveye işlenmelidir.

5 - Proje ile mevcut yapı arasında uyumsuzluk varsa, rölöveye işlenen taşıyıcı sistem boyutları ile proje boyutları irdelenmeli, farklılıklar projeye işlenmelidir.

6 - Yapı hasar görmüşse " Mühendislik Hizmeti Görmüş Yapılar için Hasar Tespit Formu " veya benzeri bir değerlendirme ile yapılmalıdır.

7 - Yapının taşıyıcı sisteminin malzeme özellikleri belirlenmelidir. Mevcut betonun basınç dayanımı belirlenmelidir. (Mevcut yapıdan karot alınarak Laboratuvar da kırılmalıdır) Ayrıca projede kullanılan donatı tipiyle, taşıyıcı sistemin donatısı ve etriye aralığı belirlenmelidir. Ayrıca donatıların pas durumunu ve ankraj boylarını belirlemek için beton paspayı ince bir bant şeklinde kaldırılmalıdır. Bu incelemeyle yapı ve proje arasındaki uyumda belirlenmiş olacaktır.

8 - Yapının hali hazır durumunun analizi yapılmalıdır. Bunun için mevcut yapının zemin koşulları ile malzeme özellikleri belirlenmeli, temel ve üst yapı taşıyıcı sisteminin proje ve uygulama sapmaları açıklığa kavuşturulmalıdır. Mevcut yapının kendi dönemindeki deprem yönetmeliği ile yürürlükteki deprem yönetmeliğine göre yük analizi yapılmalıdır.

9 - Yapının depreme dayanıklılık ve teknik değerlendirme raporu hazırlanmalıdır. Yukarıda sıralamaya çalıştığımız hususlar dikkate alınarak bir rapor hazırlanmalıdır. Bu rapor binanın hali hazır durumu ile depreme dayanıklılık bakımından çözüm önerilerini kapsamalıdır.

 

SONUÇ

Yukarıda açıklanan çalışmalar sonucunda yapının güçlendirilmesi gerekiyorsa ;

1 - Takviyesi düşünülen elemanların (betonarme perde, kolon,temel,kiriş) yerleri tespit edilmelidir.

2 - Takviyeli kat kalıp planları hazırlanmalıdır.

3 - Takviye elemanlarının belirlenmiş yerleşim yerleri ile 1997 Deprem Yönetmeliği'nin uygulama esaslarına göre taşıyıcı sistem analizi ve detay hesapları yapılmalıdır.

4 - Yapılacak olan sistem analizi sonucunda , düşünülen dayanıklılık gerçekleştirilerek takviye elemanlarına ait donatı ve detay projeleri hazırlanmalıdır.

5 - Takviye projesinin uygulamaya dönük teknik şartnamesi hazırlanmalıdır.

6 - Takviye projesinin keşif özeti çıkarılmalıdır. (kalıp,demir,beton,duvar)

 

İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
İSTANBUL ŞUBESİ YÖNETİM KURULU ADINA
BAŞKAN CEMAL GÖKÇE

 

 

 

Santiye | Deprem | Yazim: 7.11.2003 | Hit : 1205

Anasayfa >> Araştırıyoruz >> Deprem >> 17 Ağustos Deprem Analizi

 



www.civilturk.com